Değerli kardeşimiz,

Bir suçun, işlenme biçimi ile alakalı ağırlaştırıcı veya hafifletici sebeplerin olması adaletin bir gereğidir.

Beşeri hukukta bile bunlar göz önünde bulundurulduğu halde, İslam hukukunda ve mahşerdeki ilahi mahkemede bunların dikkate alınmaması elbette mümkün değildir.

“Kalbi imanla huzura ermiş olduğu halde inkâra zorlanan kimsehariç, kim iman ettikten sonra kâfir olur ve gönül rızasıyla inkârı benimserse, öyleleri Allah’ın gazabına uğrar; onların hakkı büyük bir azaptır.”(Nahl, 16/106)

mealindeki ayetten aynı suçu işleyenlerin, içinde bulundukları şartlara göre farklı muamele göreceklerini anlamak zor olmasa gerektir.

“Evladım, yapılan iş; bir hardal tanesi kadar küçük olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, yahut göklerin veya yerin herhangi bir noktasında bile bulunsa, mutlaka Allah onu meydana çıkarır.Şüphesiz Allah  latîftir / ilmi en gizli şeyleri de kapsamaktadır, habîrdir / her şeyden haberdardır.”(Lokman, 31/16)

mealindeki ayetten de anlaşıldığı üzere, ilahi adalet ölçeğinde hiç kimsenin en ufak bir hakkının zayi olmasına fırsat verilmez. Zerre miskal iyi veya kötü bir durum varsa hepsi ortaya getirilir.(bk. Zilzal, 99/8)

Bundan anlaşılıyor ki, melekler yalnız işlenen suçun kimliğini yazmaz, bilakis o suçun işlendiği ortam ve şartlarının durumunu da yazarlar.

Kaldı ki, hâkim-i âdil ve hakîm-i mutlak olan Allah, her şeyi detaylarıyla görmektedir. Ve mahkeme-i kübrada insanları buna göre değerlendirmeye alacaktır.

Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet